Kaç ya da savaş tepkisi, bir insanın saldırı ve tehlike ile karşılaştığında verdiği otonom bir tepkidir. Bu tepki öğrenilemez ve öğretilemez. Bir hayatta kalma ve mücadele etme donanımı olarak doğuştan gelir ve genetik kodlarımızda yazılıdır. Mesela bir saldırı ile karşılaştığımızda bir uyaran olarak devreye giren stres faktörü, rakip karşısında (günlük yaşamda da sorun yaşadığımız insanlar) kaç ya da savaş tepkimizi harekete geçirir. Ancak bu sürekli yaşandığında ise zihin ve beden üzerinde kalıcı olumsuz etkilere neden olabilmekte, sonuçları günlük yaşamı olumsuz etkileyebilmektedir.
Savaş sanatı ise sözlü veya fiziksel mücadeleye (dövüş) oldukça farklı açıdan bakmamızı sağlayarak kaç ya da savaş tepkisini bilinçli bir şekilde kullanabilmemize imkan tanır. Özellikle olay sırasında psikolojik yıkıma neden olan stres faktörünü dengeleyebilmemizi sağlayan bu öğreti, savaşçıyı “dinginlik” dediğimiz zihin durumuna geçirerek onu gerçek anlamda dövüşe hazırlar. Böylece savaşçı zihnini ve bedenini rakibi karşısında daha işlevsel ve dengeli kullanabilir hale gelerek tam anlamıyla etkili olabilmektedir. Kısacası savaş sanatı, harekete zihinsel ve fiziksel anlamda “teknik” katmak demektir. Bunu öğrenmediğimiz taktirde ise, hayatta kalmak için tepki vermek durumunda olduğumuz zaman tüm fiziksel ve zihinsel faaliyetlerimiz doğuştan gelen bilinçsiz ve istemdışı tepkilerle gerçekleşecektir. Bu durum rakip karşısında hem psikolojik hem de fiziksel anlamda mücadeleden başarıyla çıkabilme olasılığımızı azaltabilen negatif bir faktördür.
Ben bu kısa girişi yaptıktan sonra, kaç ya da savaş tepkisi sırasında sistemin nasıl işlediğini, stres hormonlarının dizgesini ve yarattığı sonuçları “Evcilleşmiş Beyin” adlı kitabında izah eden Bruce Hood’dan alıntı yaparak sizinle paylaşmak istiyorum. İyi okumalar 🙂
“Bir tehlike ile karşılaştığımızda ona karşı durabilir ya da kaçabiliriz. Beynin limbik (beyindeki duygusal merkezlerin olduğu bölüm) dizgesindeki etkinlik ile tetiklenen, olabildiğince çabuk harekete geçmemizi gerektiren ani duygulanımsal telaşa kapıldığımız hızlı bir savaş ya da sıvış tepkisi vardır. Bu hazırlıklılık hipotalamus hipofiz adrenalin (HPA) ekseni denen bir dizge tarafından sağlanır. Gerilime maruz kalmanın ardından, hipotalamus yakındaki hipofiz bezini uyararak kan dolaşımına adrenokortikotropik hormon (ACTH) bırakan iki hormon salgılar: Kortikotropin açığa çıkaran hormon (CRH) ve arginine vassopresin (AVP), ACTH böbreklerin üstünden bağırsaklara uzanan böbreküstü bezlerini hedefleyerek, adrenalin, nöradrenalin ve kortizol açığa çıkarır. Adrenalin-nöradrenalin dengesi özerk sinir dizgesini (ANS) düzenler, bu da sırasıyla soluma ve yürek atışı hızını ve terlemeyi artırır, gözbebeği genişlemesine (göze daha fazla ışığın girmesini sağlamak için) yol açar ve sindirimi durdurur. Sonuçta kavga etmek üzereyken geviş getirecek zamanınız olmaz. Eğer sahneye çıkmadan önce midenizde kelebekler uçuştuğunu duyumsadıysanız, o sırada özerk sinir dizgeniz iş başındaydı işte.
Kortizol kan dolaşımındaki glikoz yoğunluğunu artırıp böylece kaslara -dövüş sırasında- kullanabilecekleri daha fazla yakıt sağlar. Tüm bunlar ortada gerçekten hemen başa çıkılması gereken bir tehlike varsa iyidir. Ancak kaç ya da savaş tepkisi uygun biçimde kaynaştırılmalı ve ölçülü biçimde kullanılmalıdır. Uzun süreler boyunca yüksek gerilim düzeyinin sürmesi (kaç ya da savaş tepkisi durumunda olmak) yaşamın iniş çıkışlarıyla başa çıkma yetimizde kalıcı bozulmalara yol açar. Bu, ayağınızı -sürekli- gaz pedalında tutmaya benzer; motoru yüksek hızda çalıştırmak önünde sonunda HPA eksenini zedeleyecek, ardından da bağışıklık sistemi güçsüz düşecektir.
Süreğen gerilim, depresyon gibi ruhsal rahatsızlıklara da bağlanmaktadır, ağır depresyondan muzdarip çoğu kişide HPA etkinliği yüksektir. Dolayısıyla bedeninizi ve zihninizi sağlıklı bir durumda korumak için, gerilim tepkinizi ayarlayabiliyor olmanız gerekir. Bu ayarlamanın bir kısmı hipokampus tarafından gerçekleştirilir. Hipokampusta kan dolaşımındaki glikoz ve kortizolü gözleyen glukokortikoit alıcılar (GA) bulunur. Dolaşımdaki kortizol ve glukoz kritik bir düzeye ulaştığında, tıpkı ısıtıcı bir termostatın sıcaklığı ayarlaması gibi hipokampus hipotalamusa HPA sürecini durudurma sinyali gönderir. Eğer termostat bozuksa, ev çok soğur ya da aşırı ısınır. Bunun gibi eğer HPA aksıyorsa gerilime ya gerektiğince tepki göstermezsiniz ya da aşırı tepki gösterirsiniz.”
Bruce Hood
Evcilleşmiş Beyin, S.92, 93, 95 Yapı Kredi Yayınları