Hareket ve Eylemin Değiştirici Gücü!

İnsanlar bazı konularda kendileri için kesin bir çözüm/değişim arayışına girmek isteyebilirler. Mesela, yarattığı sonuçlar bakımından da, gerçekleşmesini en çok istediği şeylerin başında öfke, korku ve panik davranışlarını kontrol edebilme meselesi gelir.
Sinirbilimcilerden öğrendiğimiz kadarıyla, biyolojik/nörolojik tepkiler olan öfke, panik ve saldırganlık gibi sorun çıkaran meselerde kontrol sağlamayı öğrenmek için beynin “plastisite” denilen bir değişim özelliğinden yararlanmak gerekiyor. Fakat bir insan için bu pek de kolay ve çabuk geçen bir süreç olmayabiliyor. Beynin bu süreci nispeten hızlı, öfke ve panik kontrolünü davranışlara yansıyacak şekilde sağlam bir şekilde içselleştirebilmesi için bir şeye ihtiyaç varmış gibi gözüküyor. O da, beynin bu meseleleri ilgilendiren sorunları çözebilmesi için gerçekliği – kontrollü bir şekilde- yaşaması.
Çünkü insan, herhangi bir konuda gerek duyduğu değişimi konuşmayla, telkinle, nasihatle değil, ancak somut hareket ile başarabilir.
Nedeni de, ancak somut fiziki nöronların değişmesine bağlı olarak gerçekleşebilecek değişimde, telkin, motive edici konuşma, nasihat gibi soyut etkilerin yetersiz kalacak olmasıdır.
Telkin, nasihat veya motivasyon konuşmalarının işlevini sadece harekete geçirici “ilk etki” olarak düşünmeliyiz. Esasen bunların etkisi kısa ömürlüdür. Mesela pazartesi spora başlama arzusunu yaratan motivasyon, siz o an harekete geçmediğiniz için sadece düşüncede kalır. Motivasyon azalır ve ertesi gün kararsız ve isteksiz halinizle baş başa kalırsınız.
Konuya dönecek olursak, sadece telkin veya baskı ile öfke ve panik psikolojisini kontrol etmeye çalışmanın zararı var mıdır?
Muhtemelen var. Zihin üzerinde telkinle kendini kandırmak meselenin gelecekte daha büyük boyutta yaşanmasına yol açabileceği gibi, baskı ile yok saymak da iç çatışmaya davetiye çıkarabilir.
Bu durum öfke ve panik sorununu çözemediği gibi tam tersi üzerinizde çok daha fazla bir enerji birikmesine yol açarak sizi daha huysuz, sinirli ya da depresif yapabiliyor.
Bu sorunu çözebilmenin benim bildiğim en iyi yolu savaş sanatı çalışmaktan geçiyor.
Çünkü beyniniz, antrenmanda, öfke, korku, panik ve saldırganlık psikolojisini simülasyon yolu ile (kimseye bilinçli olarak zarar vermeden) somut olarak yaşayınca gerçekliği tüm boyutları ile tecrübe etmiş oluyor. Ve devam eden süreçte öfke ve panik kontrolü doğal bir alışkanlık haline geliyor.
Ancak buradaki dikkat edilmesi gereken iki nokta var:
1- Antrenmanların içeriği gerçekçi senaryo ve simülasyonları içermeli. Sadece teknik çalışmak ile o teknikleri simülasyonlar eşliğinde çalışmak çok farklıdır.
İlkinin, bırakın bu yazıdaki amaca hizmet etmesini, zaten savunmayı öğrenmeye de bir yararı olmayacaktır.
2- Niyet çok önemli. Çünkü bu somut simülasyonları ve savaş sanatı teknikleri bir başkasına zarar verme düşüncesi ile yaparsanız eğitim sizi profesyonel yapar. Tam tersi bir düşünce ile yaparsanız, işte o zaman kontrol yeteneği gelişebilir.
Naci Kesener
Savaş Sanatı Eğitmeni
SAVAS Bireysel Savunma Akademisi
0 Paylaşımlar

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

X