Batı’da “martial art” (savaş sanatı), Çin’de “wushu” (zor teknik), Japonya’da ise “budo” (savaş yolu) olarak geçen savaş sanatı, adında geçen “savaş” sözcüğünden dolayı çoğu zaman yanlış anlaşılmaktadır. Fakat bu disiplin gerçekte, insanın yaşadığı soyut içsel çatışmanın fiziksel olarak dışavurmaması ve bunun yerine nasıl davranılması gerektiğini anlatan bir öğretidir. Savaş sanatı şimdiye kadar bildiğiniz tüm problemleri, bilmediğiniz yöntemlerle açıklayan, açıklamakla da kalmayıp somut çözümler öneren bir yoldur.
Davranışlarımızı etkileyen içgüdüsel ve duygusal eğilimler bazen iradenin kontrolünün dışına çıkarak içsel çatışmaların yaşanmasına neden olabilir. Bu istisnasız her bireyin yaşayabileceği bir durumdur ve çözümü de gayet basittir. Savaş sanatında pratik ve teorik çalışmaların tek amacı bilgileri belli bir seviyeye getirip maksimum sonuç almaktır. Bu amaç doğrultusunda yapılan bilinçli metodik çalışma denge, sabır, devamlılık, cesaret ve kararlılık gibi zihinlerin içselleştirilebilmesini sağlar. Çalışma boyunca farkında olmadan alışkanlık haline getirdiğiniz bu zihinler günlük hayatta da kendinizi doğru ifade edebilmenize etki eder.
Duygusal zaaf ve kırılganlıklarla yüzleşmek büyük cesaret ister. Ve bu açık bir “savaş”tır. Aslında bu insanın kendi içinde yaşadığı soyut bir mücadeledir ve kazanmak, atılacak her adımın bilincinde olmaya bağlıdır. Yaşanılan tecrübelerin, daha sonrası için olumlu sonuçlar elde edebilecek eğitici bir tarafı olduğunu da unutmamak gerekir. İşte bu noktada, savaş sanatının stratejik düşünebilme özelliğini kavradıktan sonra olaylara çok yönlü bakabilir, duygusal boyutta yaşanan sorunların çözümü konusunda yeni fikirler geliştirebilirsiniz.
Özetle, “savaş sanatı” kavramı, literatürde soyut anlamda içsel mücadeleyi ifade eden, erdem ve bilinçle sanatlaşan bir bakış açısı, iç ve dış dünyayı dengeleme yoludur. Somut anlamda ise fiziksel mücadelenin her yönünü kapsayan genel bir tanımdır.
“Denge ve uyum” kavramı neyi amaçlar?
Savaş sanatında yaşanan en büyük zorluk, insan mekaniğini dijital mantıkla kullanma çabasından kaynaklanır. Sınırlı yeteneklere sahip bu bedenden daha fonksiyonel sonuçlar çıkarmak gibi bir amacımız varsa, o halde soyut düşünce ile somut beden arasında bir uyum sağlamamız gerekir.
Bir saldırgan karşısında fiziksel veya psikolojik açıdan savunma zafiyetlerini doğuran tüm sebepler, her an bağımsız hareket etmeye eğilimli içgüdü ve duyguların yeterince kontrol altına alınamamasından kaynaklanır. Bu özellikler hareket kabiliyetimizin temel unsurlarıdır; ancak işin bir de yol ve yöntem belirleme boyutu vardır ki içgüdü ve duyguların böyle bir yeteneği yoktur. Duygular fikir üretmez. Yaşanılan tecrübelerin sonuçlarına, beklentilere ve isteklere göre fikirlerin doğmasına etki eder. Yürütücü duygunun motivasyon kabiliyeti, yürütmeye karar veren iradenin eseridir. Karar verme mekanizması işlerse duygu yolu ve amacı, akıl da yöntemi gösterir.
Savaş sanatında iradenin rolü içgüdü, duygu ve “düşünen beyin”i amaca yönelik bilinçli tercihlerde bulunabilmemiz için koordine ederek fonksiyonel zihinsel bir sistem oluşturmaktır. Bu olmak zorundadır çünkü harekete geçebilmek için duygusal motivasyona ihtiyacımız olduğu kadar, ne yapılması gerektiği konusunda da düşünen beynin vereceği fikirlere ihtiyaç vardır. Savaş sanatında fiziksel veya psikolojik açıdan hayatta kalabilmeyi sağlayan strateji ve teknikler de bu işbirliği ve uyum sayesinde oluşturulabilmektedir. Bu uyum aynı zamanda kişisel bir otokontrol yeteneğini kazandırarak, sanatı sadece doğru amaçlar için kullanmak gibi “bilişsel bir farkındalık” da yaratır.